Aytül Yüksel
Su Varsa Biz Varız!
Şu Şili haberini okuyunca içim sıkıldı. Artık kronikleşen kuraklığın da etkisiyle suyun karne ile dağıtılmasına karar verildi. Binlerce km uzaktan yüreğim dönüp dolaştı ülkemize geldi. Oysa çocukluğumuzda, yani yaklaşık 30 yıl öncesinde bize ülkemizin su zengini olduğu anlatılmıştı. Üç tarafı denizlerle çevrili, dereleri şırıl şırıl akan, gölleri bolca bir ülkede yaşadığımız söylenirdi. Şimdi vardığımız yer 'Su Stresi' çeken ülke konumu. Yani yıllık kişi başına düşen su miktarı 1330 m3 civarında. Az ötesi 'Su Fakirliği' olarak adlandırılıyor. Kolay gelinmedi bugünlere. Sulak alanlar farklı amaçlar için kurutuldu. Özellikle Karadeniz'de dillere destan dereler hidroelektrik santraller için borulara hapsedildi. Tabii can suyu niyetine sicim gibi akan su bırakıldı. Hem iklim değişiyordu, hem de suyun olmayışı iklimi değiştiriyordu. Bölgenin biyolojik yapısı çokça etkilendi. Ağaçlar, bitkiler ve hayvanlar ve de insanlar nasibini aldı. İnanın yenilenebilir enerji kaynağı demeye dilim varmıyor. Bu kadar canlının hayatına mal olan bir sistemde dereler ve beslediği tüm canlılar kendini nasıl yenileyebilir? Sonra tarımda bilinçsizce yapılan sulama sayesinde Konya'da 600'ün üzerinde obruk oluştu. Nazar boncuğu diye anılan Meke Gölü kurudu. Sonra hangi göller mi kurudu veya kurumaya ramak kaldı? Göller bölgesindeki Karataş Gölü tamamen kurudu. Burdur Gölü, Akşehir Gölü, Eber Gölü, Acıgöl'de kuruyan, kuraklıkla savaşan göllerden bazıları… Geçtiğimiz yıl azalan su miktarı nedeniyle Tuz gölünde ölen onlarca flamingo yavrusu hepimizin canını yakmıştı. Son olarak Türkiye'nin ilk iklim davasına konu olan ve yüzde 98'i kurutulan Marmara Gölü de gündemde. Su Politikaları Derneği'nin hazırladığı rapora göre göllerin yüzde '60'ı kurudu.
